Lise II Tarih Kitabı / Konular
![]() |
Syf. 79
İslam
Tarihinin Başlangıcı / Arabistan
ayrıca bakınız Arap
ve Arabistan Syf. 80 Sümerler - Arap Ahlak ve Adetleri Syf. 84 İslamiyet Öncesi / Kabe Syf. 85 Kabe Devamı Syf. 86 Lisan ve Edebiyat Syf. 90 Kuran ve Vahiy Syf. 91 İlk Vahiy Syf. 92 Kuran'ın 3 Ayrı Konuda Mütalea Edilmesi İslam dininin, İbrahim dini olduğunun açıkça Allah tarafından değil, Muhammed tarafından söylendiği belirtilmektedir. Syf. 93 Kıble'nin Kudüs'ten Mekke'ye Döndürülmesi Syf. 94 Muhammed'in Kervanlara Tecavüz Olayı Bu konu için ayrıca bakınız Seriyye Syf. 95 Ganimet İhtilafı Üzerine Ayetlerin Yazılması Muhammed'in ihtilafı kaldırmak için Ganaim ayetlerini yazması ve tebliğ etmesi belirtiliyor. Bu konu için ayrıca bakınız Ganimet ve Ganaim Ayetleri Syf.119 Kuran'ın Toplanması |
Syf. 84 'den başlayarak ifadeleri tek tek inceleyelim.
KABE VE SAİR MABETLER VE KAHİNLER
Arabistan'ın muhtelif yerlerinde insan heykellerinden ve nebat resim ve
suretlerinden ibaret ağaçtan ve taştan putların muhafazasına mahsup yerler
vardı. Muhammed'in neş'et etmiş olduğu Mekke'de ki Kabe
denilen mabet bu yerlerin en büyüklerinden idi. Her mabet kahinler
tarafından idare olunurdu. Kahinler nezirleri sadakaları kabul ve ayinler icra
ederlerdi.Güya gayıptan haber verirler, rüyaları tabir
ederlerdi.
Syf. 85 Kabe,
mikap yani tavla zarı şeklinde demektir. Filhakika, kabe zar şeklinde, insan
boyunda dört duvardan ibaretti, duvarlar harçsız adi taştan yapılmıştı.
Binanın çatısı da yoktu, dört köşesinde dört taş vardı. Bunların en
meşhuru Haceriesvet denilen bir karataştı. Kabe çok eskidir. Ne vakit
ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Arap ananesi, kabenin inşasını
İbrahim peygambere atfetmektedir.
Bu mukaddes karataş ananesi aynen Frikler'de de vardı. Friklerin mukaddes
sayarak ihtiram ve ibadet ettikleri karataş bugünkü Afyon Karahisar şimalinde
kadim Pessinüs şehrinde bulunuyordu. Bunun kutsiyeti ananesi bu şehrin
Romalılar tarafından zaptına kadar devam etmişti. Demek
ki, Kabe'nin bir köşesindeki karataşın kutsiyet almasından, ziyaret tavaf
edilmesinden çok evvel Friklerde karataşın mabet ve ziyaretgah esası olması
adeti teessüs eylemiş bulunuyordu.
Kabe bidayette mahalli bir mabet iken Mekke ahalisi burasını bir milli mabet
derecesine yükseltmişlerdi. Mekkeliler Arapları kendi mabetlerine
celbedebilmek için Arap yarımadasının muhtelif yerlerinde mabut tanınan 360
putu Kabe'de yerleştirmişlerdi. Kabe'nin kutsiyetini Yahudi ananelerine de
raptetmişlerdi. Bu uydurmalara göre İbrahim karısı Hacer ile oğlu İsmail'i
buraya getirmişti. Zemzem'de onlar için fışkırmıştı. İbrahim oğlu İsmail
ile birlikte Kabe'yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz
ve mücella olan Haceriesvedi getirmişti, bu taş sonradan günahkarların
ellerini sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların
hepsi, bittabi sonradan uydurulmuş masallardır.
Kureyşliler,
Kabenin teşkilatınada ehemmiyet vermişlerdi, ayrı ayrı dini vazifeler ihdas
etmişlerdi. Kabe kapıcılığı ve hacılara su temin etmek ve fakir hacılara
meccanen yemek tevzi eylemek gibi Arapları celbedecek işleri görmeğe
mahsus bir takım memuriyetler ihadas edilmişti. Bu itina neticesinde Kabe bütün
Arabistan'ın dini ve milli bir merkezi oldu. Bundan başka Mekke'de bir panayır
tesis edildi. Ticaret Kureyşliler elinde olduğundan bu panayırdan çok
istifade ederlerdi. Panayırda şiir ve hitabet müsabakaları açmak sureti ile
de Mekke ve havalisinin ehemmiyeti büyütülmüştü. Ticaretlerinin inkişafı
ve Kabeyi ziyaret etmek üzere hacıların gelmesi için emniyet ve asayişin
temini lazım olduğundan Mekke'nin etrafında
Syf. 86 muharebelerin men'i maksadı ile birtakım kaideler konmuştu. Bunların herbirine dini şekiller verilmişti. Kabe'nin İbrahim tarafından bina edilmiş olduğu söylenerek dört ay etrafında muharebe etmek men olunmuştu. Bu tedbirlerin herbiri Mekke ve Kabe'nin ehemmiyet ve şerefini arttırmıştı. Arabistan'da az çok Hristiyanlar da bulunduğundan, diğer putlar arasına elinde çocuğu İsa olduğu halde Meryem'in de resmi konulmuştu. İşte bu şeriat içinde Kabe Kureyşliler için iktisadi ve ticari menfaatler teminine yarayan bir vasıta oldu.
1- Medineniler ile Mekkeliler arasında
derin bir düşmanlık ta vardı. Medinelileri
Muhammed'in davetine icabet etmeye sevk eden başlıca sebepler işte bunlardır.
Bu anlatım, öncelikli olarak, Medinelilerin
İslam'ı kabul etmelerinin, doğrudan İslam'la bağlantılı olmadığını
belirtiyor. Ayrıca, bilindiği gibi, bütün Müslümanlar, peygamberlerinden
bahsederken isminin başında mutlaka yücelik ifadesi olarak Hz. sıfatını
kullanırlar.
2- Muhammet te Mekke'den kalkıp Medine'ye kaçtı. Buna Hicret denildi.
Hiçbir İslami anlatımda rastlanmayacağı gibi, bir Müslüman tarafından
yazılmış hiçbir tarih kitabında, Muhammed'in, Mekke'den Medine'ye kaçışı
için, kaçtı ifadesi kesinlikle kullanılmamıştır.
3- Muhammed'in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kuran denir.
İslam inanışına göre Kuran, Muhammed'in koyduğu esaslar değil, Allah'ın
koyduğu hükümlerdir. Muhammed ise, bu esasları vahiy yolu ile alan
peygamberdir.
4- Bu esasları ihtiva eden cümlelere ayet, ayetlerden
mürekkep parçalara da sure derler. İslam an'anesinde bu ayetlerin Muhammed'e
Cebrail adında bir melek vasıtası ile Allah tarafından vahiy, yani ilham
edildiği kabul olunur.
Buradaki ifade de görüldüğü
gibi, ayetlerin
Allah tarafından geldiği değil, Allah tarafından geldiğinin İslam an'anesi
tarafından kabul edildiği belirtilmektedir. Böyle bir ifadeden, ancak Kuran,
Allah'tan gelen bir vahiy olmasa da, İslam gürüşünün şekli budur anlamını
çıkarmak mümkündür. Kuran'ın, Allah tarafından gelen bir vahiy olduğuna
inanan bir Müslüman'ın, insanı düşünmeye zorlayarak, kafasında böylesine
soru işaretleri bırakan bir anlatımda bulunması mümkünmüdür ?
5- Muhammet birdenbire Allah'ın Resulüyüm diye ortaya çıkmamıştır. O,
Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek iptidai ve ıslaha muhtaç olduğunu
anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş
ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur.
Vahiy insanda fikir olarak doğmaz ve bir insan hiç bir şekilde
vahiy almaya karar veremez. Bir insanın kendisinde vahiy fikrinin doğması,
ancak çevresine böyle bir
telkinde bulunarak insanlar üzerinde etki sağlamaya çalışması fikrine kapılması
şeklinde açıklanabilir. Burada da Muhammed'in aynı kavram içinde bulunduğu
çok açık bir şekilde belirtilmektedir. Tenha yerlere çekilerek, yıllarca
tefekkürden kastedilen Hira dağında geçirdiği zamandır.
6- Vahiy, ilham fikri Muhammetten evvel de Araplarca meçhul değildi.
Yani, Muhammed'in vahiy fikrine kapılması için, kendiliğinden böyle bir
fikri bulması da gerekmiyordu. Kendisinden önce de aynı konuma gelmiş kişilerden
vahiy konusunu bilmekteydi.
7- Bütün iptidai kavimler gibi, Araplar da, şairlerin akıl
erdiremedikleri
kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı.
Burada da, Muhammed'in, Arapların bu tür inançlarını, kendi vahiy inançları
doğrultusunda kullanmaya çalıştığı anlatılmak istenmiştir.
Syf.91
8- Bu kuvvetler Araplar için
cinlerdi. Cinler güya, kahinlere gayıptan haber vermek kudretini ilham
ederlerdi. Bu nevi itikatlar Arabistan da herzaman o kadar canlı ve derin olmuştur
ki, Muhammed dahi cinlerin vücuduna samimi olarak inanmıştır.
Muhammed dahi cinlerin vücuduna
samimi olarak inanmıştır ifadesi, Muhmmed hakkındaki düşünceyi bir defa
daha açık olarak vurgulamaktadır.
9- Araplar şairleri bir kahin gibi telakki ederlerdi. Muhammed'in Musa, İsa,
dinlerine dair öğrendikleri de, kendisinde bu itikadı kuvvetlendirmiştir. Bu
peygamberler de melekler vasıtası ile ilham aldıklarını söylemişlerdi.
Atatürk el yazılarında, '
Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla,
utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis
olunmuştur.' demektedir. İslam'da bütün dinler kapsamındadır ve aynı
yaklaşım burada da geçerlidir.
10- Muhammet başlangıçta herhalde şedit bir heyecana maruz oldu.
Muhammed'in peygamberliğine kendisinin de inandığını ancak, bunun bir
heyecana kapılarak oluştuğunu düşünmektedir.
11- Hakikatte
peygamberin ilk söylediği Kuran ayetlerinin ne olduğu kati surette malum değildir.
Burada da, ayetlerin Muhammed tarafından söylendiği belirtilmekte.
12- Muhammet uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri luzum ve
ihtiyaçlara göre takrir ediyordu.
Ayetlerin Muhammed'in düşüncelerinin bir mahsulü olduğunu belirten bir
açık ifade daha.
13- Bununla beraber kendisini tahrik eden
kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi.
Muhammedi harekete getiren ilk amil bu samimi heyecanlar olmuştur.
İfadelerden anlaşılacağı gibi, Muhammed'i harekete getiren, gerçekte
Cebrail'i görmüş olması değil, bir kuvvet tarafınan tahrik edildiğini
sanarak, kendi peygamberliğine inanması ve harekete geçmesidir.
Syf. 92
14- Muhammet davet ettiği dinin, kendinden evvel, Musa, İsa ve sair
peygamberler tarafından davet edilen İbrahim ve Tevhid dini olduğunu söylemiştir.
Bu söylem, Kuran'da ayet olarak yer almaktadır ve dolayısı ile Allah'ın
söylemidir. Ancak, burada da, Muhammed'in söylemi olarak geçmektedir.
Syf. 93
15- Caminin kıblesi Kudüs idi
sonraları Mekke'ye döndürüldü. Burada, Allah'ın yanılmaz
iradesine dikkat çekilmektedir. Kıble, madem ki Kabe olacaktı ki, önceleri
öyledir. Sonradan Kudüs'e çevrilmiştir. Öyleyse neden daha sonra tekrar
Mekke'ye çevrilerek ikide bir fikir değiştiren bir irade ortaya çıkmıştır.
Bakınız, Kıble'nin
Değiştirilmesi
Syf. 94
16- Muhammet Medinede yerleştikten
ve az çok teşkilat yaptıktan sonra Mekke ile Suriye arasında gelip giden
tüccar
kervanlarına tecavüzlere başlamıştı. Suriyeye ticaret içingitmiş bir
kervan hepsi Kureyş kabilesine mensup 70 kadar suvari ile Mekke'ye dönüyordu.
Bunların başında Ebu Süfyan vardı. Sahil yolu ile yürüyorlardı. Muhammet
bunu haber aldı. Kervanın yanında nekadar servet olduğunu ve kuvvetlerinin
azlığını da öğrenmişti. Muhammet Müslümanları topladı. Onlara
vaziyeti anlattı ve bu kervanı vurmak üzere Medine'den hareket olundu.
Yukarıdaki ifadeler, açıkça bir soyguncu çetesinin yaptıklarını
alatmaktadır. Bu soygunlar İslam adına yapılan talanlardır. Soyguncu çetesinin başındaki de İslam peygamberi
Muhammed'dir. Konu için bakınız Seriyye.
Atatürk'ün bu gerçekleri
Tarih kitabına koymasındaki en büyük amaç, Türk Gençliğine İslam'ı bütün
yönüyle göstermek istemesiydi hiç kuşkusuz.
Syf. 95
17- Medineye dönüldüğü zaman Müslümanlar arasında ganimetlerin taksimi yüzünden
ihtilaf çıktı. Muhammet bu ihtilafı teskin için Ganaim denilen ayetleri
tebliğ etti.
Dikkat edilecek olursa burada da, ayetleri tebliğ eden Allah değil, gene
Muhammed'dir. Ganimetlerin dağılımı konusu ile ilgili olarak bakınız Ganimet
ve Ganaim Ayetleri
Syf. 119
18- Kuran ayetlerini bir
cilt halinde toplayarak, Kuran denilen kitabı ilk vücuda getiren Ebubekirdir.
Atatürk'ün, çok kitap okuyan ve kitaba karşı saygılı olan bir
şahsiyet olduğu bilinir. Burada, Kuran denilen kitap ifadesi ile, Kuran'a ne
kadar saygı gösterildiği meydandadır.
ÇAna
Sayfa