Voltaire / Ibrahim Peygamber
Yahudilerin
tarihine kutsal ruh tarafından yazıldığı açıkça görüldüğünden,
beslememiz gereken duyguları besliyoruz. Bizim sözümüz burada yalnız
Araplardır, onlar İsmail yoluyla İbrahim'den geldiklerinle öğünürler,
Mekke'yi bu şeyhin kurduğuna, onun bu kentte öldüğüne inanırlar. Gerçek
şudur ki, İsmailoğulları, Yakup oğullarından daha çok Tanrı'nın lütfuna
uğramışlardır.
Doğrusunu
isterseniz her iki soyda hırsızlar yetişmiştir, ama Arap hırsızları
Yahudi hırsızlardan çok daha yaman çıkmışlardır. Yakupoğulları ancak küçük
bir ülke ele geçirmişlerdi. Onu da kaybettiler, oysa İsmailoğulları Asya,
Avrupa ve Afrika'nın bir bölümünü ele geçirdiler. Romalılarınkinden daha
geniş bir imparatorluk kurdular, Yahudileri de adamış toprak dedikleri mağaralardan
kapı dışarı ettiler.
Bu gibi şeyler
üzerinde sadece yeni tarihlerimizden alınacak örneklerle hüküm yürütürsek
İbrahim'in birbirinden bu kadar ayrı
iki ulusunda babası olması epey güçleşecektir. Kalde'de doğduğu topraktan
yaptığı küçük putlarla hayatını kazanan yoksul çömlekçinin oğlu olduğu
söylenir. Bu çömlekçi oğlunun yolu, izi olmayan çöllerden geçip oradan dörtyüz
fersah uzakta, tropika altındaki Mekke kentini kurmaya gitmesi hiç de akla yakın
bir şey değildir. Bir fatih olduysa kuşkusuz o güzel Asur ülkesinden olmuştur,
yok bize anlattıkları gibi yoksul bir adam olarak kalmışsa, o zaman da
kendi ülkesinin dışında krallıklar kurmamıştır.
Yaratılış'ın
dediğine göre, babası çömlekçi Terah'ın ölümünden sonra, Harran ülkesinden
çıktığı zaman 70 yaşında imiş, ama gene aynı yaratılış, İbrahim'in
Terah 70 yaşında iken dünyaya geldiğini, bu Terah'ın 205 yaşına kadar yaşadığını,
İbrahim'in ancak babasının ölümünden sonra Harran'dan ayrıldığını da
söylüyor. Şu hesaba ve gene Yaratılış'a göre, açıkça görülüyor ki,
Mezopotamya'yı bırakıp gittiği zaman İbrahim 135 yaşındaydı. Kalkmış
putatapar denilen bir ülkeden Filistin'de, Şekem denen putatapar bir başka ülkeye
gitmiş. Acaba niçin gitmiş ? Şekem gibi kısır, taşlık, bunca uzak bir ülke
için Fırat'ın bereketli kıyılarını acaba neden bırakmış ?
Kalde dili
herhalde Şekem'de konuşulan dilden bambaşka bir dil, orası bir ticaret kenti de değildi. Kalde, Şekem'den 100
fersahdan fazla uzaktır, oraya varmak için çöller aşmak gerek ama, Tanrı
bu geziyi yapmasını buyurmuş ona, kendinden yüzyıllarca sonra, torunlarının
oturacakları toprakları göstermek istemiş. Doğrusu böyle bir gezinin
nedenlerini insan kafası zor alıyor.
Bu küçük,
dağlık Şekem ülkesine varmasıyla açlık yüzünden oradan ayrılması bir
olmuş karısıyla beraber Mısır'a, yiyecek bir şeyler bulmaya gitmiş. Şekem'le
Memphis arası 200 fersahtır, buğday aramak için bu kadar uzağa, dili hiç
bilmeyen bir ülkeye gidilirmi ? Doğrusu yüzkırkına merdiven dayadıktan
sonra girişilmiş acaip geziler.
Karısı
Sara'yı da Memphis'e götürmüş, karısı çok gençmiş, onun yanında sanki
çocuk gibi kalıyormuş, çünkü henüz 65'indeymiş. Çok güzel olduğu için
güzelliğinden faydalanmaya karar vermiş. Karısına : ''kendini benim kızkardeşimmiş
gibi gösterki senin sayende bana iyi davransınlar '' demiş. Oysa daha doğrusu,
ona : '' kendini benim kızımmış gibi göster '' demeliydi. Kral genç
Sara'ya aşık olmuş, Sözüm ona ağabeysine de birçok koyun, sığır, erkek
ve dişi eşek, deve, köle, cariye vermiş, bu da Mısır'ın daha ozamanlardan
çok güçlü, çok uygar, bundan dolayı da çok eski bir krallık olduğunu,
Memphis krallarına kızkardeşlerini peşkeş çekmeye gelen ağabeylere çok güzel
armağanlar verdiğini gösterir.
Tanrı kendisine, o zamanlar 160'ında olan İbrahim'den, yıl içinde bir çocuğu
olacağını müjdelediği zaman genç Sara 90 yaşındaymış.
Geziye çıkmasını
seven İbrahim, herzaman genç, her zaman güzel olan gebe karısıyla o korkunç
Kadeş çölüne gitmiş. Mısır kralı gibi bu çölün hükümdarlarından
biri de Sara'ya aşıl olmaktan geri kalmamış. İnananların babası Mısır'daki
yalanını orada da tekrarlamış, karısını kızkardeşiymiş gibi gösterip
bu işten de gene koyunlar, sığırlar, köleler, cariyeler edinmiş. Bu İbrahim'in
karısı sayesinde epey zenginleştiği söylenebilir. Yorumcular İbrahim'i
davranışını haklı göstermek, tarihler arasındaki aykırılığı düzeltmek
için ciltlerle kitap karalamışlardır. Okuyucuya bu yorumlara başvurmasını
salık vermeli. O yorumlardan hepsini de ince, olgun zekalar, kusursuz metafizikçiler,
ön yargıları, ukelalıkları olmayan kişiler yazmıştır.
Zaten bu Bram,
Abram adı Hindistan'la İran'da pek ünlü imiş : hatta bir çok bilginler
bunun Yunanlıların Zerdüşt dedikleri aynı yasa kurucusu olduğunu ileriye sürerler.
Başkaları da Hintlilerin Brama'sıdır derlerse de ispat edilmiş değildir.
Ama bilginlerden çoğunun akla uygun gördükleri bir şey varsa, oda İbrahim'in
ya Kalde'li, yada İran'lı oladuğudur. Frankların Hektor'dan Breton'ların da
Tubal'dan geliyoruz diye övünmeleri gibi, Yahudiler'de, sonraları, onun
soyundan geliyoruz diye övündüler. Yahudi ulusunun pek yeni bir tayfa olduğu,
Fenike dolaylarına daha son zamanlarda yerleştiği, eski uluslarla komşu
olduğu, onların dilini kabul ettiği, Yahudi Flavius Josephe'in anlattığına
göre bir Kalde'li adı olan İsrail adını da onların meydana çıkarılmıştır.
Meleklerin adlarını bile Babil'lerden nihayet verdikleri Eloi veya Eloa,
Adonai, Yehova veya Hiao adını da Fenikelilerden aldıklarını biliyoruz.
Abraham veya
İbrahim adını da belki Babil'lililerden öğrenmiştir. Çünkü Fırat'dan
Oksus'a kadar bütün ülkelerin
eski dinine Kıys-İbrahim, miladi-İbrahim deniliyordu. Bilgin Hyde'ın yerine
yaptığı bütün araştırmalar bizi doğruluyor.
Demek ki, Yahudileri tarihi de, eski masalı da, eskiceleri eski giysileri ne
hale sokuluyorsa o hale sokmuşlar.
Onlar eski giysileri ters yüz edip yeniymiş gibi tutturabildikleri kadar pahalıya
satarlar.
Kendi tarihçiler Josephe aksini itiraf edip dururken, bizim Yahudiler'e uzun
zaman öteki uluslara herşeyi öğretmiş bir ulus gözüyle bakmamızda
insanların aptallığına eşsiz bir örnektir.
İlk çağların
karanlığını delmek güçtür ama Yahudi denen Arap tayfasının kendine ait
bir toprak parçası edinmeden, daha bir kenti yasaları değişmez bir dini
olmadan önce, Asya'daki bütün krallıkların adamakıllı gelişmiş oldukları
kuşku götürmez. Onun için Mısır'da, Asya'da ve Yahudiler'de yerleşmiş
eski bir törene, eski bir kanıya rastlayınca, pek doğal olarak kaba, her
zaman sanatlardan yoksun kalmış olan küçük bir ulusun, eski gelişmiş ve
becerikli ulusu elinden geldiğince taklit etmiş olduğu akla gelir.
Yehuda ili,
Biskaya Cornouailles, Arlequien ülkesi Bergamo v.b. benzeri üzerine hep bu
ilke ile hüküm yürütmek gerektir : muzaffer Roma elbette ne Biskaya'dan, ne
Cornouailles'dan, ne de Bergamo'dan birşey taklit etti, Yahudilerin Yunanlılara
hocalık ettiğini söylemek için de insan ya koca bir bilgisiz olmalı ya da
koca bir düzenbaz..