Hilafetcilerin Görüsleri / Islam Devleti 


İslâm Devleti'nin Teşkilatı
Devlet teşkilatı aşağıdaki rükünler üzerine kuruludur:

1. Halife,
2. Tefviz Muavini,
3. Tenfiz Muavini,
4. Cihad Emiri,
5. Valiler,
6. Kadılar,
7. Devlet İşleriyle İlgili İdarî Teşkilat,

8. Ümmet Meclisi,
9. Ordu.

Devletin bu rükünleri Resulullah (SAV)'in fiilinden alınmıştır. Devlet teşkilatını o kurmuştu,
devlet başkanı da o idi. Müslümanlara Halife ikâme etmelerini emretti. Ebu Bekir ve Ömer'i
kendisi için yardımcı tayin etti. Tirmîzî'nin rivayet ettiği hadiste şöyle buyurmuştur:
"Benim yeryüzündeki iki vezirim Ebu Bekir ve Ömer'dir." (Tirmizi, Münakıb, 3613)
Vezir, lügatta muavindir. Batı demokrasisi istilahlarındaki vezir değildir. Aynı zamanda
Resulullah (SAV) cihad ve harb emirleri, eyaletlere de valiler tayin etti. Muaz'ı Yemen'e,
Utabe b. Useyyid'i de fetihten sonra Mekke'ye vali tayin etti. Yine insanlar arasında
hükmetmeleri için kadılar tayin etti. Ali b. Ebî Talib'i Yemen'e kadı tayin etti, Raşid b.
Abdullah'ı da yargı ve mezalim emiri olarak gönderdi. İdarî teşkilata gelince, işlerin idaresi
için kâtibler tayin etmişti, onlar dairelerin idarecisi makamındaydı. Muaykıyb b. Ebî Fatıma'yı
ganimetler kâtibi, Huzeyfe b. el-Yeman'ı da Hicaz gelirleri muhafızlığına kâtib tayin etti.

Ümmet Meclisi'ne gelince; Resulullah'ın daimî muayyen bir meclisi yoktu. Fakat dilediği
zaman müslümanlarla istişare ediyordu. Uhud Günü'nde müslümanları toplamış, onlarla
istişare etmişti; bundan başka da onları toplayıp istişare etmişti. Bazen de muayyen
şahısları davet ediyor ve daimî bir şekilde onlara danışıyordu. Bunlar toplumun ileri
gelenleriydi. Onlar arasında, Hamza, Ebu Bekir, Ömer, Ca'fer, Ali, Ebu Zer, Mikdad, Sa'd b.
Ubade ve Sa'd b. Muaz (r.anhum) bulunuyordu ve onlar, Peygamber'in kendilerine danıştığı
bir meclis durumundaydı. Aynı zamanda Peygamber ordu kurmuştu ve bu ordunun fiilî
kumandanıydı. Yine bazı gazvelerde de kumandanlar tayin etmişti.

Siyasî Partiler
Müslümanların; yöneticileri denetlemek, ümmet vasıtasıyla yönetime ulaşmak için; İslâm
Akidesine dayalı, benimsedikleri hüküm ve çözümlerin şerî hüküm ve çözümler olması
şartıyla şer'an siyasî partiler kurma hakları vardır. Parti kurmak için izin verilmesine ihtiyaç
yoktur.
"Sizden hayra davet eden, marufu emreden, münkerden sakındıran bir ümmet
(topluluk) bulunsun. İşte onlar felaha ulaşanların ta kendileridir." (Ali-İmran 104)
Bu ayete göre birden fazla partinin bulunması caizdir.

Yöneticilerin Muhasebesi
Yüce Allah yöneticilere itaatı farz kılmış ve onların amelleri ve tasarruflarını denetlemeyi de
vacib kılmıştır. Müslümanlara; yöneticileri denetlemeyi ve tebanın hukukunu çiğnedikleri;
tebayla ilgili vazifelerinde kusur gösterdikleri; tebanın işlerinden birini ihmal ettikleri; İslâm
hükümlerinden birine muhalefet ettikleri veya Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla
hükmettikleri zaman onları değiştirmeyi kesin bir emirle emretmiştir. Resulullah (SAV) şöyle
buyurmuştur:
"Cihadın en üstünü, zalim bir sulta
na hak sözü söylemektir." (Ahmed b. Hanbel, Mükessirin,
10716)

"Şehidlerin efendisi Hamza (RA) ve zalim bir yöneticiye nasihat eden ve bundan dolayı
öldürülen kimsedir."
Ma'siyetle Emretmedikçe İslâm'la Hükmeden Yöneticiye İtaat Farzdır.
Allah'ın indirdiğiyle hükmeden bir yöneticiye, ma'siyetle (Allah'a isyanla) emretmedikçe ve
hükmünde açık küfrü açığa çıkmadıkça, itaat etmek müslümanlara farzdır. Allahu Teâlâ
şöyle buyurmuştur:

"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin ve Peygambere itaat edin, sizden olan emir
sahiplerine de." (Nisa 59)
Allah'ın indirdiğiyle hükmeden müslüman bir yöneticiye, ma'siyetle emretmesi hali
müstesna, mutlak itaat gerekir. Emrettiği ma'siyette ona itaat caiz olmaz. Resulullah (SAV)
şöyle buyurmuştur:

"Ma'siyetle emrolunmadıkça, müslüman kimseye, hoşuna giden ve gitmeyen şeyde
dinlemek ve itaat etmek gerekir. Ma'siyetle emrolunduğu zaman ne dinleme ne de itaat
vardır."(Buhari, Ahkam 6611)

Açık Küfürle Hükmetmesi Müstesna, İslâm'la HükmedenYöneticiye Baş
Kaldırmak Haramdır.

Yönetici İslâm'la hükmettiği sürece, zulmetse bile; İslâm, ona baş kaldırmayı haram kılmıştır.
O, zulmünden dolayı hesaba çekilir. Zulmünden dolayı ona karşı ayaklanmak ve savaşmak
caiz değildir. Resulullah (SAV) şöyle buyurmuştur:

"Kim cemaattan çıkarsa, tekrar ona dönünceye kadar İslâm halkasını-bağını
boynundan çıkarmış olur." (Ahmed b. Hanbel, Şamiyyin, 17132)

Hadislerde, zulmetseler de, yöneticilere karşı savaşmaya açık nehiy vardır. Ancak, kat'î
delille küfür olduğuna şüphe bulunmayan açık küfürle hükmettikleri bir tek hal müstesna.
Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur:

"(İyi-kötü) pek çok emir gelecektir. Onları tanırsınız ve red edersiniz. Kim tanırsa berî
olur, kim de inkâr ederse salim olur. Fakat kim razı olur da tabi olursa ..." "Onlarla
savaşmayalım mı?" diye sordular. "Namazı kıldıkları müddetçe, hayır." diye cevap verdi.
(Müslim, İmara, 3445)

Namaz, "İslâm ile hükmetmeğe" kinayedir. Müslim'in rivayet ettiği Avf b. Malik'in hadisinde
ise şöyle geçmektedir: "Ey Allah'ın Resulü, onları kılıçtan geçirmeyelim mi?" diye
soruldu: "Aranızda namazı ikâme ettikleri sürece, hayır."buyurdu.(Müslim, İmara, 3445)

Ubade b. es-Samet'in hadisinde şöyle geçmektedir: "Elinizde-yanınızda, Allah'tan kesin
bir delilin bulunduğu, apaçık bir küfür görmeniz müstesna; emir sahipleriyle
çekişmeyeceğimize ... (beyat ettik.)"

ÇAna Sayfa