Geri kafalılık, bilim ve akıl çağının çok gerilerinde kalmış, geleceği geçmişte arayan, ama bu yolda eyleme geçmeden mutluğu, donmuş, kemikleşmiş önyargılarda bulan acınası yaratıklar için kullanılan bir terimdir. Gericilik ise aynı kafadaki insanların, daha doğrusu yaratıkların eyleme geçen, akla, hoşgörüye dayalı düzeni yıkıp, yerine boşinanlar doğrultusunda, dinsel bir düzen kurmaya çalışanların kimliğini yansıtan bir tutumdur; akılsızlığın sınırlarında kalakalmış tehlikeli (insanlık için) bir aymazlığı, kafasızlığı simgeler.
Şimdi düşünelim bir: Geri kafalılıkla gericiliği bir kefeye koyabilir miyiz? Hayır.
Gerici insan, çoğu kez, gericilikten çıkar sağlayan hinoğlu hinlerin maşası durumundadır.
Gerici insan, geri kafalı insanı kendi rezil çıkarı doğrultusunda kullanmak ister ve zaman zaman da bu yolda başarılı olur.
Bir Batılı düşünür şöyle demiş: ''Bir akılsızla tartışıyorsan, iki akılsız tartışıyor demektir.'' Peki buna göre akılsızı tartışma ile yola getirmek olasılığı yoksa, ne yapmalı?
Ama, gericilerle nasıl savaşmalı, diyaloğa hiçbir zaman yanaşmayan gericilikle? Bunun çaresi ancak ve ancak, yasa yoluyla alınacak bir önlem ve yaptırımdır. Ama nerede o önlemi ve yaptırımı, yürekten ve candan isteyecek tarafsız bir ulusal kurum.
Dünyamızın tek sorunu, akılsızların yönetiminde olmaktır. Bu, hep böyle gelmiş böyle gidiyor.
Ama Aziz Nesin buna karşı: ''Böyle gelmiş, böyle gitmez diyor'' haklı olarak...