Din Üstüne / David Hume


Bize azıcık ayrılan herhangi bir iyilik ne denli nefisse, onunla birlikte gelen kötülük de o denli keskindir - bu evrensel doğa yasasının pek az ayrığı bulunur. En diri akıl deliliğe komşudur; sevincin en yüksek belirimleri en derin hüzünler doğurur; insanı en çok kendinden geçiren zevkelerin yanı sıra en zalim bitkinlikler ve tiskintiler gelir; en gönül okşayıcı umutlar en acı hayal kırıklıklarına yol açar. Ve genel olarak, her şeyde olabildiğince bir aleladelik ve bir çeşit duyarsızlık sağlayan ortacı ve ılımlı tutum kadar güvenli (çünkü mutluluğu hayal bile etmemek gerekir) hiç bir yaşam yolu yoktur.

Tanrıcılığın gerçek ilkelerinde iyi, büyük, yüce ve insanı kendinden geçirici olan öğeler belirginlikle bulunduğuna göre, doğayla yaptığımız benzetmeye dayanarak, dinsel hayal ve yapıntılarda, aşağılık, saçma, adi ve korkunç öğelerin de eşit ölçüde görüleceğini bekleyebiliriz.

Görünmez, zeki bir güce inanma yolundaki evrensel eğilim, özgün bir güdü değilse bile, en azından insan doğasının hep yanı sıra geldiğine bakılırsa, kutsal işçinin yaratısına koyduğu bir tür işaret ya da vurduğu bir damga sayılabilir; ve hiç kuşkusuz, evrensel Yaratıcının iz ya da mührünü taşımak üzere bütün öteki yaratılanlar arasından böylece seçilmiş olması kadar insanlığı onurlandıran hiçbir şey yoktur. Ama bir de, dünyanın yaygın dinlerinde göründüğü haliyle bu imgeye bir bakın. Tanrı, yaptığımız tasvirlerinde nasıl çarpıtılmıştır! Ona, ne gelgeç hevesler, ne saçmalıklar, ne ahlaksızlıklar yakıştırılmıştır! Gündelik yaşamda akıllı ve erdemli bir insana doğal olarak atfedeceğimiz kişiliğin bile ne kadar altına indirilmiştir!

Üstün Varlığın bilgisine erişebilmek ve doğanın görünür işlerinden, öylesine yüksek bir ilke olarak, onun ulu Yaratıcısını çıkarsama yeteneğiyle donatılmış olmak, insan aklı için ne soylu bir ayrıcalıktır? Fakat bir de madalyonun tersini çevirin. Çoğu ulusları ve çoğu çağları araştırın. Uygulamada dünyaya egemen olan dinsel ilkeleri inceleyin. Bunların, hasta insanların rüyalarından başka bir şey olduklarına pek inanamazsınız; ya da belki, bunları, kendini “akıllı” sıfatıyla onurlandıran bir varlığın ciddi, kesin, doğmatik bildirimleri olmak yerine, daha çok insan kılığına girmiş maymunların saçma sapan oyunları sayarız.

Lafa gelince, insanların söylediklerini dinleyin: kendi dinsel inançları kadar kesin bir şey yoktur. Yaşamlarını inceleyin: bunlara en küçük bir inan beslediklerini düşünemezsiniz bile.

ÇAna Sayfa