Kuran'ın Kökeni - Giriş / Arif Tekin
İslam inancına
göre Kuran, hayat nizamını belirleyen bir kitaptır, o halde çok zor ve
bulmaca şeklinde değil, gayet açık ve net ifadelerle topluma sunulması
gerekir. Nitekim Kuran diliyle müteşabih diye tabir edilen bazı ayetler hariç
( örneğin, Ali İmran Suresi’nin 7. ayetinde değinildiği gibi ) onun her
şeyi apaçık bir Arapçayla ifade edilmiştir. Bunu zaten Kuran’ın kendisi
de defalarca dile getirmiştir. Örneğin, Şuara Suresi’nin 195, 198 ve 199.
ayetlerinde özetle, ‘Uyarıcılardan olasın diye Cebrail Kuran’ı apaçık
Arap diliyle senin kalbine indirdi. Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine
indirseydik de o bunu okusaydı, o zaman ona iman etmezlerdi’ deniyor. Yine
Fussilet Suresi’nin 44. ayetinde özet olarak, ‘ Eğer biz Kuran’ı yabancı
bir dille sana gönderseydik, onlar, ‘Ayetleri tafsilatlı bir şekilde açıklanmalı
değilmiydi, muhatapları Arap olduğu halde Arapça olmayan bir kitap mı geldi
? ‘ diyeceklerdi’ denilip Kuran’ın çok fasih/anlaşılır bir Arapçayla
indiği belirtiliyor. Hatta Kuran’ın isimlerinden biri ‘el-Mübin’dir.
Yani olayları üstü kapalı değil, apaçık, net anlatan kitap demektir.
Dolayısıyla, ‘Kuran’ın içerdiği anlam çok derindir, herkes bilmiyor’
demek, pek itibar görmeyen abartılı bir söylemdir, genelde Kuran’ın anlamını
bilmeyenler/şartlanmışlar bunu öne sürerler. Bir zamanlar ben de bu tür
savunmaların etkisinde kalıyordum. Çünkü herşeyden önce Arapça bilgim
eksikti, onunla Kuran’ı çözecek durumda değildim. Arapça bilgimi geliştirince,
bu sefer de az önce açıklamaya çalıştığım olumsuzluklara, (
cennet-cehennem, çevrem, radikallerin tehditleri, bağlı olduğum dini kurum
vb. ) ek olarak. Kuran’ın anlamını kavramaya yönelen bir insana karşı
engel teşkil eden çok abartılı bir koşullar listesiyle karşı karşıya
kaldım. Bu, Kuran’a karşı eleştirel yaklaşım gösteren hocaların elini
kolunu bağlayan bir liste. Mesela, meşhur olan hocalarımız bize şunları
anlatıyorlardı : ‘Her insan Kuran’ın manasını açıklayamaz, ona müdahale
edemez, aksi taktirde günaha girer. Bir insanın, Müfessir, ( Kuran’ı açıklayan
hoca ) olabilmesi için, birçok şeyler bilmesi gerekir. Bunlar şifahi olarak
bize söylendiği gibi, tefsir usulü kaynaklarında da vardı. Mesela, İmam
Suyuti, El-İtkan adlı tefsir usulü yapıtında, bu konuda 80 maddelik bir koşullar
listesini öne sürüyor. Keza, İmam Zerkeşi, El-Burhan fi Ulumi’l Kuran adlı
dört ciltlik tefsir usulü eserinde bu listeyi 46 madde şeklinde açıklıyor.
Ayrıca, asrımızın meşhur yazarlarından Vehbe-z Züheyli otuziki ciltlik
et-Tefsir’ül Münir fi’l Akideti ve Şeriati ve’l Menhec adlı tefsirinde
bu sayıyı 30 maddeye indirgemiştir.
Tabi ki ‘Usulü’t Tefsir ilminde uzman olanlar, bu maddeler hakkında farklı
belirlemelerde bulunmuşlardır.
İşte bizim
toplumumuz gibi anadili Arapça olmayan, dini bilgilerini sadece bir İslam ülkesinde
yaşadığı için taklit yoluyla çevresinden öğrenen, çok cüzi din kültürüne
sahip olan bir insan, yukarıda geçen 80 maddelik kabarık listeye karşı
hayretini dile getirip eli kolu bağlı olarak susmak zorunda kalır, Kuran’da
olup bitenler hakkında sıhhatli bir fikir edinemez, tam tersine kafası hep
eski kaynaklara takılı kalır. Böylesine biz insan nezdinde kim Arapların bu
eski kaynaklarını iyi bilirse, o ‘allame-i cihan’ kesilir. Medreselerdeki
hayat hep bu minval üzere geçiyordu. Fakat zaman içinde bilgimi geliştirince,
beynim yavaş yavaş ön plana çıktı ve ‘Dur artık yeter, söz sahibi
benim !’ deme cesaretinde bulundu. Kuran lehinde söylenenlerin pek o kadar
isabetli olmadıklarını, sadece kuru bir inanç mahsulü olarak öne sürülen
iddialar olduklarını çabucak öğrendim. Bu aşamaya gelene kadar çok zaman
kaybettim ama, sonunda akıl ve ilim galip geldiği için fevkalade mutluyum.
‘Bilgimi
geliştirince...’ sözlerinden sakın abartma ve kendime pay çıkarma gibi
bir anlam sezinmesin, bu konuda ne kadar haklı olduğum, ancak bu eserin sonuna
kadar okunmasından sonra anlaşılabilir.
Yukarıdaki bilgileri somutlaştırmak gerekirse, Kuran’ın anlaşılabilmesi
için tefsir usulü uzmanları tarafından öne sürülen o 30,46 ve 80 koşulu
gözden geçirince, Kuran’a kupkuru bir taklitle inandığımı hemen anladım.
Şimdi
deKuran’ın anlaşılabilmesi için İslam alimleri tarafından öne sürülen
o 80 koşulun en önemlilerinden bir kaçını sunalım :
1. Bir ayetin
Muhammed’e, Mekke’de iken mi, yoksa Medine’de iken mi geldiğini,
2. Bir ayetin gece mi, yoksa gündüz mü indiğini,
3. Ayetin yolcu iken mi, yoksa evde iken mi geldiğini,
4. Yine bir ayetin yerde iken mi, yoksa gökte iken mi indiğini,
5. Ayetin, yazın mı, yoksa kışın mı indiğini,
6. Muhammed yatakta iken mi, yoksa yatak dışında iken mi ona indiğini,
7. Kuran’da Araplardan hangi kabilenin lehçesinin kullanıldığını,
8. Aynı konuda birbirleri ile çelişen ayetlerden hangisinin önce ( Mensuh ),
hangisinin de sonra ( Nasih ) geldiğini,
9. Sebeb-i nüzul denilen, ayetlerin sebep-sonuç ilişkilerinin bilinmesi,
10. Vücuh ( çokanlamlılık ) ve nezair’i (eşanlamlılık),
11. İlk ve son inen ayetleri,
12. Kuran’da kullanılan mecaz, teşbih, nahiv-sarf kaideleri (gramer), Arap Lügatı,
Arap Edebiyatı, muhkem ve müteşabih ayetleri, insicam denilen sure ve ayetler
arasındaki münasebet/uygunluk vb. şeyleri bilmesi gerekiyor.
İşte bir
hocanın, Kuran anlamına müdahale edebilmesi için, bilmesi gereken en önemli
koşullardan birkaçı. İnsan
bunları öğrenince gerçekten hayretler içinde kalır.
Burada
sorulması gerekli bazı sorular vardır : Kuran ortaya çıktığı zamanda ve
koşullarda böyle bir kitabın insanlar tarafından oluşturulup ortaya
konulması imkansızmıydı, yoksa tam tersine onu oluşturacak uygun bir ortam
ve mükemmel bir insan kadrosu mu vardı, veya iddia edildiği gibi Muhammed gerçekten
okuryazar değilmiydi, yoksa okur yazar olmadığı iddiası, Kuran’a olan
inanırlığı artırmak için kullanılan bir taktik olup, aslında o kendini
çok iyi yetiştirip ekibini de kuran fevkalade profesyonel bir bilgi kaçakçısı
ve aynı zamanda da dinler tarihinde, mitolojide uzman bir kişi miydi ?
Bu sorulara
yanıt aranırken temel eleştiriler yaratıcıya yönelik değil de, Kuran’ın
Tanrı’dan geldiği inancına ve iddiasına yöneliktir. Muhammed’in, varlığına
inanılan yaratıcıyı (iftirayla) arkasına alıp insanlara karşı kullandığı
gerçeğini ispatlamaya çalışıyoruz. O günkü sosyo kültürel yapıya bakıldığında
halk, Muhammed’in öne sürdüklerini kabullenmeye müsaitti.
‘Kuran,
tarih boyunca insanlar tarafından ortaya atılan yasaların ve dini inançların
(biraz da ilaveler) bir toplamıdır. bir özetidir, bunun ikinci bir ihtimali
yoktur’ diyoruz.
İnsanları disiplin altında tutabilmek için, o günkü koşullarda din adı
altında böyle bir oluşuma başvurmak etkili ve inandırıcı olabiliyordu,
ama bugünkü uzay çağında hala bunu uygulamak fevkalade tehlikeli bir yaklaşımdır.
Şunu samimiyetle söyleyebilirim ki, Muhammed bugün sağ olsaydı, ‘Arkadaşlar!
zamanımdaki koşullarda insanları ancak malum olan bu din olgusuyla yola
getirebilirdim’ derdi. Zira onları kontrol altında tutabilmek için başka
alternatifim yoktu. Ama bugünkü çağda ben Muhammed olarak, artık sizi bu
eski inançlarla yönetemem’ deyip, bu sözlerle İslam alemini uyaracaktı.
Kendisi de zaten o günkü insanlar için, ‘insanlar yüz deve gibidir. Bu yüz
deveden birine binmek istiyorsun, ama hepsi tehlikeli, insanı yere düşürecek
tipten, bunlardan doğru dürüst birini seçemezsin demiştir.
( Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercemesi, No.2040- Buhari, Müslim Hadisleri, el-Lü-lüü
ve’l Mercan, No.1651-Müslim, Fedail, No.2547, Buhari, Rikak,35 )
İşte
Kuran’ın ortaya çıktığı dönemde insanlar böyleydi, biz böylesine bir
toplumun kanununu nasıl cesaret edip de bugünkü insanlara uyarlamaya kalkışıyoruz!
Eğer hala
insanlar dinle yönetilmek isteniyorsa, bunun
üç önemli nedeni vardır :
1. Yöneticilerin, iyi bir sistem ortaya çıkaramadıkları için çaresizliklarinden
ötürü-bilerek- dine başvurmaları,
2. Yöneticilerin, Kuran’ın gerçekten Allah’tan geldiğine inanarak buna
sahip çıkmaları,
3. Yöneticilerin, insanları sömürmek için –yine bilerek- dini formüle başvurmaları.