Afganistan 1
Afganistan'da 1980'lerde Sovyet ordusunun başını belaya sokan ve bir
milyondan fazla insanın ölümüne neden olan iç savaş, aslında Batılaşmaya
karşı çıkan Müslümanlar tarafından çıkarılmış bir din isyanıydı. Mücahitler
sadece " komünist " hükümete
değil modern hayata da saldırıyordu. Bu savaşla ilgili bir kitap yazan
Steven Galster şöyle anlatıyor: " Mart 1979'da Sovyet askeri müdahalesinden
önce, Afgan hükümetinin kadınlar için başlattığı okuma yazma kampanyası
mollalar ve batıdaki Herat şehrindeki diğer radikal dinciler tarafından büyük
bir direnişle karşılanmıştı. Gösteriler sonucunda pek çok Afgan
yetkilisi ve Sovyet görevlisi öldürülüp parçalara ayrılmış ve şehrin
ortasında dolaştırılmıştı. " 1986' da ki bir BBC belgesi, 6 bin ila
7 bin savaş suçlusunu ölüme mahkum ettiğini söyleyen, bir isyancı Milli
İslam Cephesi liderini ortaya çıkardı. Bir başka isyan grubu, Hezb-i İslami,
BBC'yi " şeytanın sesi " ilan etti.
Muhabir John Fullerton, Afganistan'da
Sovyet İşgali adlı kitabında,
yakalanan Ruslara ne tür muamelelerde bulunulduğunu anlattı: " Bir
grup Rus askeri öldürüldü, derileri yüzüldü ve kasap dükkanlarına
asıldı. Yakalananlardan biri kendini buzkaşi adında, top yerine kafasız bir
koyunun kullanıldığı itip kakmalı bir tür Afgan polo oyunun ortasında
buldu. Bu kez tutsak top olarak kullanılıyordu. Biraz sonra paramparça olmuştu.
Afganistan'daki Sovyet vahşeti zaman zaman basına yansıdı fakat Müslümanların
yaptıkları çok az dikkat çekmişti. Asia Watch'ın bildirdiğine göre, 1989'da Kunar eyaletinde Mücahitler
gönüllü Vahabi askerleri bir şehri ele geçirdiler ve ardından bir cinayet,
tecavüz ve yağmalama seli yaşandı. CIA, Sovyet ilerlemesini önlemek için
isyancılara 2 milyon dolar değerinde silah sattıysa da Müslümanlar hiç de
Amerikan taraftarı değildi. Amerikan politika uzmanı Richard Reeves gözlemlerini
şöyle aktarıyordu: " Temelde, Mücahitler bize Ruslara baktıklarından
farklı bir gözle bakmıyorlardı. Bizler, komünistler ve demokratlar, her
birimiz modernleşme taraftarı idik. Ve Allah'ın askerlerinin karşısında
savaştığı şey modernizm'di. Eğer biz de Sovyet işgalciler tarafından başlatılan
aynı ateist reformları savunmaya kalkışsaydık, bize de hemen o an düşman
kesilirlerdi. Ayrıca Afgan savaşçılar en çok modernizmin kadınların eğitimleri
ile ilgili yanından nefret ediyordu."
Afganistan 2
Afganistan -hava sıcaklığının öğle
vakti kırk iki dereceye çıktığı, insan hayatının ortalama kırk yıl
olduğu, nüfusun yüzde doksanının okuma yazma bilmediği, 1960'lar da üç yıl
içinde seksen bin kişinin açlıktan
öldüğü bir ülke. Burada, kökten dinciler arasında bir kan davasına dönüşen
on beş senelik kutsal savaş, iki
milyon can kaybına yol açtı. Üç milyon kişi yaralanırken beş milyon kişi
de iltica etti.
1978'de genç Marksist askerler, gücü
ellerine geçirerek dar görüşlü Müslüman topluma modernliği empoze etmeye
başladı. Peçesiz kadınlar üniversiteye gittiler. Bağnaz Müslümanlar bu
" şeytani " Batı akınına karşı isyan çıkardılar. ( Bu ilk ayaklanma değildi. 1920'lerde Amenullah adında genç bir
kral -modern- reformlar yapmıştı ama dinci mollalar isyan çıkararak kralı
devirdiler.)
Marksistler kendi aralarında savaştılar, bu
arada tepedeki göçebe mücahitler yukarı bölgeleri ele geçiriyorlardı. Böylece
Kızıl ordu 1979'da kökten dincilerin zaferini önlemek üzere saldırdı. Katı
infazlar gerçekleşti. Vahşi savaş on yıl sürdü.
CIA Washington'dan gizlice ordu kurdu
ve Soğuk Savaşta Moskova'ya karşı isyan için gerekli ihtiyaçları
sağladı. Yardımların çoğu, gençken peçe takmayan üniversiteli kızların
yüzüne asit atarak kökten dincilerin liderliğe sıçrayan Gulbuddin
Hikmetyar'ın önderlik ettiği
Hezb-i İslami'ye gitti.
1980'lerde
savaş patlak verince Hikmetyar'ın fanatikleri bir yandan Sovyet
askerlerini öldürürken pek çok rakip Müslüman gerillayı öldürdü.
Her iki taraftan da gaddarlık akıyordu.
Fraklı ülkelerden Müslüman partizanlar cihat yapmak için Afganistan'a akın
etmişlerdi. 1989'a kadar Ruslar otuz bin şehit
verdiler ve savaşın gereksiz olduğunu fark ettiler. Kızıl Ordu Afgan
rejimini bırakarak geri çekildi. Ordu büyük şehirlerde saklanarak üç sene
dayandı. Ruslar mücahitlerin bitmeyen saldırılarıyla katledildi. Sonunda
1992'de Müslüman isyanına teslim
oldular.
Ancak kutsal savaşçılar hemen birbirlerini
öldürmeye başladılar. Birbirlerini öldürdükleri bu savaş, Sunni bir
militanın Şii bir militanla kavga etmesi, Hikmetyar'ın başbakanlık
beklerken bakan olması ve hem Hikmetyar'ın hem de diğer liderlerin başkent
Kabil'den sürülmesi sonucu başladı. Şehrin masum insanlarına havadan
bombalı saldırılar yaptılar ve daha sonra Kabil'in bir kısmını ele geçirdiler.
Müslüman mezhepleri arasında gerçekleşen savaşta binlerce kişi öldü.
1994'e kadar şimdilerde yıkık olan başkentin
bazı kısımlarında isyan çıktı. Yemek, su, elektrik, ısı ve diğer temel
ihtiyaçlardan yoksun kaldılar. Otuz iki bin kişi Kabil'de okul, cami ve
ofislerindeki sığınaklarda barınmaya başladılar.
Sınır komşusu Pakistan'da yüzlerce Afgan
kadın rakip Müslüman liderlerin devrilmesi için yürüyüş yaptı. Bazıları
liderleri " kökten dinci teröristler " olarak nitelendiren bandanalar
taktı.
1994'te Pakistan'da üç maskeli Afgan terörist
Pakistanlı öğretmen ve öğrencilerin bulunduğu bir otobüsü ele geçirerek
Kabil'de yaşayan çaresiz için iki bin kamyon yemek gönderilmesini talep
etti. Rehinelerini İslamabad'daki Afgan Elçiliğinde tuttular. Pakistanlı
komandolar Afgan Elçiliğini basarak teröristleri öldürdüler ve rehineleri
serbest bıraktılar. Korku dolu bir öğretmen şöyle dedi:" Bizi Allah
kurtardı."
Uluslar arası Af Örgütü 1993 yıllık
raporunda Afganistan'da Sovyetlerin teslim olmasından sonra Müslüman
liderlerin attıkları ilk adımdan birinin şeriat rejimini empoze etmek olduğu
belirtiliyordu. Adalet bakanlığı
zina yapanların ölene kadar taşlanacağını, hırsızların ayak ya da
ellerinin kesileceğini, içki içenlerin seksen kırbaç yiyeceğini ve alkol
satanların ölüme mahkum olacağını açıkladı.
Pakistan
Pakistan'ın kalbinde yer alan İndus tepesi,
beş bin yıl kadar öncesine ait bilinen en eski medeniyetin
kalıntılarını barındırır. 1990'larda dini zulümlerine göre yargılamak
gerekirse, bölge beş bin yılda çok az ilerleme kaydetmiş. Müslüman bir
devlet olan Pakistan 1991'de Hazreti Muhammed'e hakaret ederek dinsizlik yapan
herkesin asılacağını açıkladı. Aynı zamanda Kuran'ın şeriat yasasına
göre bekar aşıkların taşlanarak öldürüleceğini ve diğer suçluların
ellerinin ya da ayaklarının kesileceğini ya da kırbaçlanacağını ilan
etti.
Yeni yasanın ilk kurbanları arasında İslam
dinini seçerek Pakistan'a taşınan
iki Amerikalı kardeş vardı. Her ikisi de bir bankayı soymaktan suçlanarak
sağ el ve sol ayaklarının kesilmesi cezasına çarptırıldı.
Mahkemede kardeşler masum olduklarında ısrar ettiler, bir tanesi mahkemeyi
" dinsizlerin mahkemesi " olarak adlandırdı. Kısa bir süre sonra
Pakistan Yüksek Mahkemesi iki kardeşin masum olduğuna karar vererek serbest bıraktı.
Kardeşler muhabirlere Allah'ü
ekber!(" Allah büyüktür")diye bağırdı.
Pakistan'da zaman zaman Sünni ve Şii Müslümanlar
arasında çekişmeler yaşanıyor. 1990'da doğuda bir şehir olan Lahore'un
200 mil güneyinde yer alan Şucaabad şehrindeki Şii gruba bağlı gençler Sünni
alayına el bombası fırlatarak yedi kişinin ölümüne, yetmiş dokuz kişinin
ise yaralanmasına neden oldular.
1994'de Pakistan'da Şii- Sünni saldırıları
yeniden başladı. Associated Press haberlerine göre 12 Temmuz'da Lahore'da bir
camide namaz kılan iki Sünni genç Şii militanlar tarafından atılan el
bombalarıyla öldürüldü. Ölümleri Başbakan Benazir Butto'nun yargıç ve
avukatları uyarmasına neden oldu: " Mezhep ayrılıkları bu ülkenin
varlığını tehdit edebilir." 23 Temmuz'da Şiilerin bindiği bir otobüs,
bir güney liman kenti olan Karaçi'den dönerken otomatik silahlı üç
motosikletli adamın saldırısına uğradı. Saldırı sonucu altı Şii öldü,
yirmi beş Şii ise yaralandı. Bir Şii militanı katliam için Sünnileri suçlayarak
intikam yemini etti. Ertesi gün Karaçi'de silahlı adamlar Şii camilerine
saldırarak üç kişiyi öldürdüler ve Kuran okurken atılan bombayla altısı
çocuk olmak üzere on üç kişiyi yaraladılar.
Altı milyon Pakistanlı Hıristiyan da bazen
aynı şiddetin hedefi olabiliyor. 1994'de Lahore'da dört Hıristiyan mahkemeye
götürülerek cami duvarına yazı yazarak İslam'a hakaret etmekle suçlandılar.
Dört kişi mahkemeden çıkarken Müslüman teröristler ateş açarak birini
öldürdü, üç kişiyi ise yaraladı. Suçlu kaçarak gözden kayboldu.
Çoğu Müslüman ülkede olduğu gibi
Pakistan'da da kadınlara hükmediliyor. 1994'de bir rapor, evlenme teklifini
reddeden genç kızların suratına
asit atıldığı yolunda yüzlerce dava olduğunu belirtiyor. Yine 1994'de İslamabad'ın
güneyinde bir köyde polis bir doktoru, Kuran'ı yakarak dinsizlik suçu işlemekten
ölüme mahkum etti. Daha sonra kendisi kaçmayı denemeden, öfkeli bir insan
kalabalığı doktoru polis karakolundan kaçırarak üzerine gazyağı döktü
ve adamı diri diri yaktı.
Pakistan dünyanın en dindar banka
imparatorluğu olan Bank of Commerce and Credit International ( BCCI )'in
merkezi. BCCI'nin kurucusu ve dünya çapında büyüten kişi olan Ağa Abedi,
elemanlarına " çok kutsal bir amaca " hizmet ettiklerini söylüyor.
Elemanların alkol, sigara kullanmaları ve kumar oynamaları yasak. Şubelerde
namaz odaları mevcut. Ancak BCCI, rüşvet, uyuşturucu kaçakçılığı,
zimmete para geçirme, silah ticareti ve terörizm gibi kötülüklerin yer aldığı
gizli bir pislik yuvası. Önemli müşteriler için fahişeler getirtiliyor.
Hesaplardan milyarlarca dolar yağma ediliyor. New York Bölge Vekili Robert
Morgenthau kurumu dünya finans tarihinin en büyük banka sahtekarlığı
yapmakla suçluyor. 1994'te bir düzine BCCI yöneticisi Birleşik Arap
Emirlikleri'nde tutuklanarak uzun bir süre hapse mahkum oldu. Abedi sekiz yıl
yedi ancak Pakistan'da saklandığı için iade edilmedi.
Pakistanlıların çoğu kökten dinci değil.
1993'te seçmenler, İslam dinin kadın lideri yasakladığını iddia eden din
adamlarına rağmen başbakan olarak yeniden liberal Benazir Butto'yu seçtiler.
Bazı din adamları Butto'nun öldürülmesi için fetva çıkardılar ama hiçbir
partizan buna uymadı. 1994'te Adalet Bakanı İkbal Haydar, Hıristiyanlara ve
yasa dışı Ahmedi mezhebine karşı suçlamalardan sakınmak için dine
hakaret yasalarını yeniden gözden geçirmeyi teklif edince durum iyice çirkinleşti.
Din adamı Abdullah Darkhwasti, Haydar'ı kafir
ilan ederek onu öldüren herhangi bir mümine kırk bin dolar vereceğini
açıkladı. Eğer suikast esnasında cinayeti işleyen ölürse, şehit
mertebesiyle doğrudan cennete gireceğini söyledi. Bu arada Lahore'da gerçek
Müslümanları Butto'nun aile planlaması bakanını ve diğer Müslümanları
Butto'nun aile planlaması bakanını ve diğer iki devlet adamını öldürmeye
çağıran araba çıkartmaları görülmeye başlandı.
Bangladeş
Hindistan'ın kuzeydoğusunda bir Müslüman bölge
olan Bangladeş özellikle üniversite kampuslarında, laiklerle kökten
dinciler arasındaki çekişmeden olumsuz yönde etkileniyor.1993'te fanatik öğrencilerle
daha az dindar öğrenci arasında çıkan çekişme otuz üniversitenin
kapanmasına neden oldu. Rajshahi'de bir tıp okulunda kökten dinci öğrenciler
kampus camisine giren laik bir öğrenciyi dövdükten sonra silahlı çatışma
çıktı.
Altı milyon nüfuslu başkent Dhaka'da bir
gazete kökten dinci öğrencilerin gizli toplantılarda silahlı talim gördüklerini
yazdı. Bunun sonucunda gazeteye, beş muhabirin yaralanmasına neden olan yirmi
beş tane el yapımı bomba atıldı. Dhaka'da entelektüeller kökten dinci
siyasi partilerin yasaklanmalarını ve bu taleplerine destek vermek için
ulusal grev yapılmasını istediler. Çağrıları fazla başarılı olmadı.
Bu arada
İslam Askerleri adlı dini bir grup, Hindulara saldıran Müslümanları
eleştirdiği Shame (Utanç) isimli kitabı yazan kadın yazar Teslime Nesrin'i
öldürene 1.250 dolar-Bangladeş'te kişi başına ortalama yıllık gelirin
yedi katından fazla- para ödülü vereceğini açıkladı. İslam Askerleri
Nesrin'i " dinsizlik ve İslam'a karşı
fesad " yapmakla suçladılar. Bir yürüyüş yaparak, devlet, yazarı
tutuklamadığı takdirde ulusal grev çağrısı yapacaklarını söylediler.
1994'te Dr. Nesrin bir gazetede Kuran şeriatının
yeniden gözden geçirilebileceğini söylediği için kutsal bir şeye saygısızlık
suçundan sorumlu tutuldu. Kökten dinci bir partinin lideri yazarı öldürene
2.500 dolar daha vereceğini açıkladı. Dr. Nesrin de Salman Rüşdi gibi
saklanmaya başladı. Neredeyse her gün dindar gruplar, bilim çalışmalarından
yazarlığa dönüş yapan Dr. Nesrin'in ölümünü istediler. Dini bir gösteride
dört bin öfkeli kökten dinci Dhaka'da parlamentoya yürüyerek yazarın ölümünü
talep etti. Arabaların ön camları ile farlarını kırdılar. Daha sonra bazıları
yazarı destekleyen öğrencilerle taşlı sopalı çarpışmaya girdiler.
Otuzdan fazla kişi yaralandı. Bir başka din adamı ödülü beş bin dolara
çıkarınca şiddet arttı. Polis bir düzine şehirde yazarı destekleyen öğrenci
ve entelektüellerle savaşan kökten dincilerin elli bin kişi kadar olduklarını
söyledi. Olay çıkan günlerden birinde on yaşında bir çocuk öldü ve 150
kişi yaralandı. Müslüman yılan oynatıcıları Dr. Nesrin yakalanıp öldürülmediği
taktirde 10.000 ölümcül kobra yılanını Bangladeş
sokaklarına salmakla tehdit etti.
Avrupa Birliği'ne dahil on altı ülke yazara
sığınma hakkı teklif etti. Bangladeşli kökten dinciler Dr. Nesrin'e arka
çıkan laik siyasi gruplarla ve üniversite öğrencileriyle kavga ederek kargaşayı
artırdılar. 26 Temmuz Cuma günü Chittagon'un güney liman kentinde altı kişi
öldü. 29 ve 30 Temmuz günlerinde " dinsizlerin " idamını isteyen
elli bin kadar dindar Dhaka'da bir başka şiddet eylemi yaptılar. Sopa, boru
ve molotoflarla 250 kişiyi yaraladılar.
İki ay saklandıktan sonra Dr. Nesrin Dhaka mahkemesinde, sıkı güvenlik altında
görülen davasında, dini konulara saygısızlıktan sorumlu tutuldu. Daha
sonra İsveç'e uçarak, suikasttan kurtulmak için yeniden saklandı. 18 Ağustos'ta
korumalarla cesur bir şekilde ortaya çıkarak bir grup yazardan ödül
aldı. Topluluğa şöyle dedi:" kökten dincilik dünyanın pek çok
yerine karanlık getiriyor... Bir hayalim var...bu hayalim kökten dincilik çılgınlığının
olmadığı bir dünya."
Bangladeş'in kırsal kesiminden gelen Müslüman
mollalar bezen kızlara okuma yazma öğreten, kadınlara doğum kontrol yöntemleri
gösteren ve ailelere hastalıktan korunmanın yollarını anlatan gönüllülere
saldırıyorlar. 1994'te Haripur şehrinde beş din adamı, kadınları eğitmeyi
bırakmasını söyledikleri halde bu emri duymamazlıktan gelen Köy Gelişimi
Projesinde çalışan Abdur Raşit'i dövdüler. Adamı sopalarla dövdükten
sonra babasını oğlunun saçını tıraş etmeye zorladılar ve 625 dolar (
iki yıllık gelirine eş değer ) para cezası kestiler.
Haberlerde dini fanatiklerin 1994'te Bangladeş'te
elli beş kızı yaktıkları, 1.300 kişiye ise vahşi işkenceler yaptıkları
belirtildi.